Neo Osmanlı, Anayasa, Kürtler!


Türkiye bir kez daha “tarihi dönüm noktaları”na doğru yürüyor.

Bu yürüyüş bölgedeki “Arap Baharı” dalgalanmalarının etkisinde gelişiyor.

Ama şimdi Türkiye’nin iç düzeninde, bölgesel dizaynlara ve harita değişikliğine uygun düzenlemeler isteniyor.

Bu yüzden herkesin gözü Türkiye’de yapılacak “Yeni Anayasa”da.

Eski Anayasa “fazla ulusalcı ve dar kalıplı” bulunuyor. Zaten “12 Eylül Darbe Anayasası” olarak damgalandığı için yeni yapılacak Anayasa daha baştan “Özgürlükçü ve İleri Demokrasi”ye uygun bir Anayasa olarak tanımlanıyor.

Bu sürecin nasıl ilerleyeceğini hep birlikte göreceğiz.

Ancak önce Türkiye’deki “Yeni Anayasa” ile bölgede “Harita değişimi” istekleri arasındaki ilişkiye bir göz atalım.

ABD’nin, Irak yönetiminin, Barzani’nin, PKK-KCK’nın ve onların denetimindeki BDP’nin gözü Yeni Anayasa’da.

Bu çevrelerin tümü “Dar ve ulusalcı Anayasa”nın aşılıp, yerine “Kürtlere özerklik, federasyon hatta ayrılma hakkını verecek” yeni bir Anayasa istiyorlar.

Yani “Yeni Anayasa”nın Başbakan Erdoğan’ın geçmiş yıllarda sık sık tekrarladığı “Tek ülke, tek devlet, tek bayrak”ilkelerini aşmasını bekliyorlar.

Onlar “Tek ülke, iki devlet, iki bayrak” özlemini giderecek bir Anayasa bekliyorlar.

En azından Kürt hareketinin yıllardır (Ta Dersim’den beri!) savunduğu bu “Bağımsız, özerk ve kendi kendini yöneten Kürdistan” özleminin önünü kesmeyecek, yasal olarak bunun önüne set çekmeyecek bir Anayasa istiyorlar.

Böyle bir düzen Barzani’nin, dedesinden kalma “Old Kurdistan”ın en eski özlemidir.

Dersim'in de ana talebi buydu!

Kimsenin karışmadığı başına buyruk bir Kürdistan!

Ankara’da AKP yönetimindeki bugünkü TBMM’den böyle bir Anayasa çıkar mı?

Yani Türkiye’nin bölünmesine yol açacak bir Anayasa’ya Erdoğan ve AKP “Evet” der mi?

Böyle bir Yeni anayasa çıkabilir de, çıkmayabilir de!

Neo-Anayasa’da kilit 3 madde

Kilit nokta Anayasa’nın Türk devleti ve milletinin bölünmezliği vurgulayan “ulus devlet” yapısına zincirlenmiş, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk 3 maddesinin değişip değişmemesidir.

Bu 3 maddenin değişmesi için bir kesim “Liberaller” yoğun bir kampanya yürütüyorlar.

Kürt sorununun ancak böyle çözülebileceğini öne sürüyorlar.

Haklıdırlar! Bugün gelinen noktada hele Erdoğan’ın Dersim özrü’nden sonra Kürtleri Anayasa garantili bir özerklik dışında hiçbir şey tatmin etmeyecektir.

Onlar artık Türkiye’den özerkliği koparırlarsa , bağımsız “Old” Kürdistan’a giden yolun çok kısa olduğunu biliyorlar.

Irak’ta zaten özerkliğini ABD sayesinde kazanmış olan “Özerk Kürdistan” bu formüle sıcak bakıyor.

ABD şimdi Irak’taki “Özerk Kürdistan”ı Türkiye’ye yamayarak ve Erdoğan’ın sırtını “Bakın sizi büyüttük, genişlettik, artık Neo Osmanlı oldunuz” diye sıvazlayarak, bu senaryonun gerçekleşmesini “barışçı yollarla” sağlamaya çalışıyor.

Bunun sonucu olarak Türkiye’deki Kürtler de “Özerk Kürdistan” katılacak, Suriye’den de bir parça alınacak ve zengin petrol yataklarına, hatta Türkiye’den bir bölüm su kaynaklarını da koparabilecek yeni ve büyük bir Kürdistan doğacak.

Vaatlere göre bu Kürdistan Türkiye’nin denetimi ve şemsiyesi altında olacak.

İsrail’in de potansiyel Arap ittifakı, İran ve Şii tehdidini kırmak için böyle bir Kürdistan’a ihtiyacı var. Bu Kürdistan büyük ölçüde İsrail kontrolünde de( teknik ve askeri) kurulabilir.

Şimdi bütün bunların olup olmaması Türkiye’nin vereceği kararlara bağlı.

Bu kararlar, büyük ölçüde Başbakan Erdoğan’ın kararlarına, olaya biraz daha iyiniyetli ve kurumsal bakarsak, Erdoğan’ın yakın ekibi, danışmanları ve bir avuç AKP kurmayının bu konuda seçeceği tercihlere bağlı.

Asıl amaç İsrail güvenliği ve İran’ın bertaraf edilmesi

Türkiye’ye bu konuda çok sayıda telkin var.

Öncelikle ABD’den.

ABD'nin en yetkili isimlerinden ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden bunun için hasta yatağındaki Erdoğan’ı ziyaret etti. 2 saat konuştu.

Konuşmadan sonra “Demokratik Anayasa” ve Kürt sorununun barışçı şekilde çözümü vurguları yaptı.

ABD Irak’tan çekiliyor.

Ama geride bıraktığı tablodan emin değil, memnun değil.

Hatta ciddi ölçüde rahatsız.

Irak’ta Kürt-Arap çatışması ve İran etkisinde bir Şii-Sünni çatışmasından endişeli.

Bölgede ABD ve AB (Yani tüm Batı’nın) hesapları “İsrail’in güvenliği ve İran tehdidinin bertaraf edilmesi” üzerine kurulu.

İsrail Ortadoğu’daki Batı’yı temsil ediyor.

Türkiye de Batı’yı temsil ediyor.

Türkiye ile İsrail’in arasının şu sıralar “arızalı”olması ABD için başka bir endişe kaynağı.

Biden bunu da tüm basına açıkça söyledi.

Türkiye tüm arızalarına rağmen bölgede, Cengiz Çandar’ın deyimi ile “ABD’nin taşeronu” olarak görülüyor. Çandar tepkiler gelince bu terimi “ABD basınının kullandığını” öne sürmüştü.

Türkiye’nin bu konuda komplekse kapılmasına gerek yok.

Batı’nın ileri karakolu-Türkiye

Zaten 1945’lerden, yani 2. Dünya Savaşı’nı kazasız belasız ve ülke bütünlüğünü koruyarak atlattıktan sonra Türkiye gönüllü olarak “Batı’nın ileri karakolu” görevini üstlendi.

Türkiye bu rolü yıllarca benimsedi.

Hatta Berlin duvarı yıkıldıktan ve Soğuk Savaş sona erdikten sonra Türkiye’de “Acaba Batı bizi artık terk mi edecek?” kuşkusu bile yaşandı.

Komünizm yıkıldı, devran döndü.

Batı Komünizmin yerine “Radikal İslam”ı oturttu!

NATO konsepti değişti, deftere “esas düşman” olarak “Radikal İslam” yazıldı.

Belgeler ortada, saklısı gizlisi yok.

2001 İkiz Kulelere saldırı, El Kaide, Taliban vs. hep bu yeni düşmana karşı yürütülen savaşlardı.

Arap Baharı, Batı destekli olarak “Wikileaks’in boru sinyalleri” ile esas olarak bölgede Radikal İslam’ı besleyen ve Batı kültürünün yayılmasını engelleyen Arap diktatörlüklere karşı başlatıldı.

Arap Baharı’nın ana hedefi İran’dı. Orada İslamcı teröre destek verdiği ve İsrail’i sürekli tehdit eden “Molla rejimi”ne son vermekti.

İran’da muhalif gösteriler, Tahran’daki İslamcı rejim tarafından sert şekilde bastırılınca, Arap baharı daha uzak köşelerden Tunus ve Mısır üzerinden başlatıldı.

Rüzgar başarıyla estirildi.

Arap baharı şimdi Suriye ve hemen sonra İran’ın kapısına geldi dayandı.

Olaya geniş tablodan bakınca

Bu geniş tabloyu bir daha çizme nedenimiz, Türkiye’nin konumunu ve yeni Anayasa’yı bölgesel değişimler ışığında daha iyi kavramak için.

Şimdi Suriye’de Esad rejimini devirmek için çalışılıyor.

Ancak Suriye’de rejim değişimi, Irak’ta tam da çözülemeyen bir sorunu gündeme getiriyor.

Kürtler ne olacak?

Irak’taki Kürtler rahatsız.

Çünkü Bağdat, bölgedeki petrolü Kürtlere vermek istemiyor.

Kürtlerin ayrı bir ordu kurmasına karşı çıkıyor:

ABD yönetiminde çözülemeyen bu sorun ABD Irak’ı terk ettikten sonra hiç çözülemeyeceğe benziyor.

Bu konuda ABD’de bazı çevrelerin, stratejistlerin ve Neo-Conların yıllardır savunduğu bir çözüm var.

Özal döneminde de sıkça gündeme gelen, ancak gerçekleşmeyen bu çözüm şu:

Kürdistan tümüyle Türkiye’nin denetimi ve kontrolü altına girsin.

Yani Kürtler, Bağdat’tan ve Arap yönetimlerinden kurtarılsın.

Ne olsun?

Türkiye’ye bağlansın!

Nasıl?

Daha gevşek bir yapıyla.

Bu ne demek?

Yani Kürdistan kısmen bağımsız olsun, ama Türkiye’nin şemsiyesi altına girsin. Bunun için Türkiye Yeni Anayasa yapsın. Buna imkan tanısın.

Bu Kürdistan’ın merkezi de, Erbil değil, Diyarbakır olsun!

Neo-Osmanlı hayalleri okşanıyor

Böylece Türkiye, bölgede Neo-Osmanlı bir karakter altında, çok uluslu bir yapıya doğru genişler. Ulus devlet olmaktan çıkar. Bölgesel bir güç ve ülke konumuna gelir.

Böyle olursa, Türkiye’nin sınırları, Esad sonrası Suriye’yi de kapsayacak şekilde genişleyebilir. Tabii Suriye’de Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı  bölgeler de Kürdistan’a dahil edilir.

Böylece Türkiye bölgesinde büyük bir güç ve geniş bir coğrafyayı kontrol eden bir ülke konumuna gelir.

Zaten AB’nin istemediği Türkiye böylece bölgede Batı’nın kontrolündeki bir ülke olarak “Batı’nın ileri karakolu” görevini de yeni dünya şartlarına göre yerine getirmiş olur.

Tarihi, coğrafyası ve günümüzdeki ağırlıklı AKP yönetimi zaten Türkiye’ye bu büyüme şansını vermektedir.

Türkiye üzerine bugün dillendirilen, yazılan çizilen “senaryo” budur.

Bu senaryo “komplo” teorisi değildir. ABD'nin defalarca açık seçik dile getirdiği bir "bölgeyi yeniden dizayn etme planı"dır.

İşinize gelirse kabul edersiniz, gelmezse reddedersiniz.

Ama sizi buna zorlarlar!

Dünyadaki büyük güçler, Ortadoğu’da her zaman ve tarihin her döneminde kendi çıkarları doğrultusunda düzenlemeler yapmış ve bozmuştur.

Bu senaryolara göre haritalar çizilmiş, bozulmuş, yeniden çizilmiştir.

Ortadoğu’nun bugünkü haritası da büyük ölçüde 1. ve 2. Dünya Savaşı sonrası çizilmiş haritalardır.

Mustafa Kemal’in büyük başarısı, o büyük kapışma ve kargaşa içinde, Türkiye’yi buünkü sınırları içinde (Musul’u kapsayan Misak- Milli sınırlarından biraz daha küçük) koruyup, burada modern dünyanın mensubu olarak ulus-devlet temelinde “Genç Türkiye”yi kurmak olmuştur. Ulus-devlet bağımsızlığın ve bütünlüğü korumanın da garantisi olmuştur.

Bugüne kadar! Bundan sonra ne olacağımız biraz belirsiz!

Şimdi bölgede büyük güçler (ABD ve Avrupa ve İsrail) kendi çıkarlarına, kendi hesaplarına ve kendi siyasi eğilimlerine göre bölgeyi yeniden düzenlemek istiyorlar.

Kürdistan İsrail’e mi, Türkiye’ye mi bağlanacak?

Buna engel olmaya kimsenin gücü kolay kolay yetmez.

Örneğin Rusya, Çin ve Hindistan, Batı’nın Ortadoğu’yu yeniden düzenleme girişimlerine karşı çıksalar bile bunu başaracak bir konumda görünmüyorlar.

Ayrıca Rusya’da iktidar, son seçimlerden sonra (109 milyon seçmenin ancak 33 milyonunun desteğini alabilmiş bir Putin yönetimi) artık Arap baharının, “Rus baharı”na doğru ilerlemesinden korkuyor. Ne kadar korksa, bu olasılık gittikçe güçleniyor. Zaten seçim sonrası sokak gösterileri başladı bile…

Ancak Ortadoğu’yu yeniden dizayn ederken, ortaya çıkan en önemli sıkıntı, ortaya çıkacak “Kürdistan”ın İsrail’e mi, yoksa Türkiye’ye mi bağlanması gerektiği konusu. Bu konuda belli ki farklı görüş ve yaklaşımlar var.

Türkiye bu konuda ikna edilmek için “Zaten merkez Diyarbakır olacak, yani sizin elinizin altında!” deniyor. Türkiye’nin tüm bölgeyi entegre edecek kapasiteye sahip olduğu fikri işleniyor. “Siz bu işi yapmazsanız İsrail yapar!”konusu da aba altından gösteriliyor.

Tehdit bir yana, bunu Osmanlı’dan bu yana Türkiye’nin önüne ilk kez açılan yepyeni bir vizyon olarak görenler de var.

Hani şu “Türkiye’ye ‘Yeni Emperyal Vizyon” vermek isteyen teoriler.

Aslında “Diyarbakır merkezli bir Kürdistan” yeni bir plan değil.

Eski plan yine masada

Bu ABD’nin eski bir planıdır.

Daha Özal döneminde, ABD’nin 1. Irak Savaşında (1991) Irak’a müdahale etmektense istifayı seçen Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay büyük ölçüde bu plana karşı çıktığı için istifa etmiştir. TSK’nın direnişi bu “Türkiye Şemsiyesi altında Kürdistan” planını o tarihte engellemiştir. Yoksa Özal “Bir koyup üç alacağız” diyerek “Kerkük ve Musul”u da Türkiye’ye katmayı hayal ediyordu!

O tarihte olmadı. ABD’nin bu planı suya düştü!

Sonra 2. Irak Savaşında (2003) ABD bu planı tekrar gündeme getirdi.

TBMM’de 2003’te AKP döneminde reddedilen ünlü tezkere kabul edilseydi, ABD askerleri merkez üssünü Diyarbakır’a kuracak ve Irak’a müdahale bu merkezden yapılacaktı.

ABD askerleri merkezi Diyarbakır olan tüm Kürdistan bölgesini denetleyecekti.

O da olmadı!

ABD’nin “Türkiye şemsiyesi altında Kürdistan” planı ikinci kez suya düştü!

TBMM bu tezkereyi reddederek o zaman ABD’yi kızdırdı.

ABD ekstra masraf ve bedel ödeyerek Irak’a Türkiye desteği olmadan kendisi müdahale etti.

Türkiye’ye büyük ölçüde küstü! Arada soğuk rüzgarlar esti. Çuval hadisesi yaşandı.

Aradan 8 sene geçti.

ABD bugün Irak’tan çekiliyor.

Şimdi ABD Türkiye’ye yeniden ısındı. Kanı kaynadı.

Bizi çok seviyor.

Vaktiyle Ecevit’i azarlayan Joe Biden Erdoğan’ı hasta yatağında ziyaret edip 2 saat görüştü.

İşte bugün  “Türkiye şemsiyesi altında Diyarbakır merkezli Kürdistan” talebi yeniden gündeme geliyor.

Üçüncü kez gelen aynı teklif

Dikkat edin, üçüncü kez geliyor Ankara’ya bu teklif!

20 sene içinde üçüncü kez!

Kimden geliyor?

ABD’den geliyor.

Şu anda bu “Kürtlerin Bağdat’tan kopup Türkiye şemsiyesi altına girmesi” olarak tanımlanıyor. Sanki Türkiye’yebir mükafat veya lütufmuş gibi “Diyarbakır merkez olur” görüşü de buna ekleniyor.

Bir açıdan bakarsanız Neo-Osmanlı modeli genişlemiş bir Türkiye tablosu vaat ediliyor.

Ta Edirne’den başlıyor, bir ucu Musul’a, diğer ucu (Suriye’nin yeniden dizayn edilmesi ile) Halep’e Şam’auzanıyor!

Ne güzel!...

Türkiye'nin "Bölgesel güç" olması  teorisine uygun bir durum.

AKP’nin “İttihatçı ikilemi”

Aslında bu teklif ve teoriler AKP iktidarını “İttihatçı ikilemi” ile 100 yıl sonra yeniden yüzyüze getiriyor.

Bilindiği gibi İttihatçılar “Neo-Osmanlı (Yeni Osmanlı) ve Neo-Anayasa (Yeni Anayasa) ilkesini hayata geçirmek için yola çıkmışlar ve bu yüzden silaha sarılıp padişahı devirmişlerdi.

İttihatçılar Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tüm etnik ve dini sorunları, bölünmeleri, çeşitli milliyetlerin özerklik ve bağımsızlık taleplerini daha özgürlükçü “Yeni Anayasa” ile çözeceklerini düşünüyorlardı.

Daha net söyleyelim:

İttihatçılar, o dönemde Bulgarların, Rumların, Sırpların, Ermenilerin, Kürtlerin Rumeli ve Anadolu'da gittikçe artan "özerklik, bağımsızlık ve dini özgürlük" taleplerine "Yen Osmanlı düzeni ve özgürlükçü Yeni Anayasa ile çözüm bulacaklarına" inanıyorlardı.

İttihatçılar özgürlükçü “Neo-Osmanlı” için “Yeni Anayasa” yaptılar.

Sorunların hiçbiri çözülmedi.

Tam tersi yeni özgürlükler tüm sorunları daha da azdırdı.

Sonunda savaş patladı.

‘Neo-Osmanlı’ ve ‘Neo-Anayasa’ da İttihatçıların elinde patladı.

Yaygın deyimle “Koskoca imparatorluğu çökertip dağıttılar!”

Şimdi AKP’nin önünde “İttihatçı ikilemi” var dememizin nedeni bu.

"İttihatçı ikilem" çözülmekte olan çok uluslu, çok milliyetli, çok dinli bir imparatorluğu, daha özgürlükçü bir Anayasa modeli ile birarada tutma çabasıdır.

İttihatçıların büyük yanılgısı bunan inanmalarıdır.

Birileri şimdi Türkiye'deki tüm etnik sorunların ve başta Kürt sorununun "Yeni Anayasa" ile çözüleceği konusunda AKP'yi ikna etmeye çalışıyor.

Birileri Neo-Osmanlı ve Neo Anayasa ile AKP’yi “Bölgesel büyüme ve Osmanlı’yı canlandırmaya” ikna etmeye çalışıyor.

Bu yüzden Mustafa Kemal’in “ulus-devlet” temelli prensiplerinin reddedilmesini, yırtılıp atılmasını istiyorlar.

100 yıl önce İttihatçıların inandığı teoriye şimdi AKP'nin inanmasını istiyorlar.

Mustafa Kemal’in “İttihatçı hayalleri” yıkarak ve “İttihatçı ikilemi” aşarak zar zor ve İstiklal savaşında akıtılan kanla kurduğu“ulus devlet temelli ülke” elimizde kalan son miras!

Bu toprak, bu ülke, bu vatan ve bu devlet.

Neyin üstünde durduğunuzu isterseniz bir daha düşünün!

Kerem Çalışkan - Euractiv Türkiye Yayın Yönetmeni

Comments

Popular posts from this blog

YAKITI BİTEN UÇAK NASIL SAVAŞTI?

Leyla Tekül musevi oldu!!!