BOĞAZDAKİ ŞEYTAN ÜÇGENİ!


Bermuda Şeytan Üçgenini herkes bilir, yüzlerce gemi okyanusun o bölgesinde aniden kaybolmuş ve bulunamamıştır. Antik Yunan mitolojik efsanelerinden biri var ki, aslında Bermuda Şeytan Üçgeni ilk olarak İstanbul Boğazı’nda yaşanmış. Nasıl mı? Efsaneye göre Karadeniz çıkışındaki kayalıklar gemilerin geçişine izin vermiyor ve oradan geçen gemiler, kayaların çarpması sonucu arasında ezilip kayboluyordu. Tıpkı Bermuda Şeytan Üçgenindeki gibi… Ancak bu durum bir gün sona erdi ve bir gemi kayalıklardan geçmeyi başardı. İşte o efsanevi Argo gemisi ve Argonotların kayalıklardan kurtulma hikâyesi…

Argonotlar efsanesinde adı geçen Argo gemisini yapan ustanın Arestor'un oğlu Argos olduğu söylense de mitolojik olarak tanrıça Athena'nın kütüklerini bizzat bir araya getirdiğini ve bu geminin onun elinin emeği sonucu en hızlı olduğu ve su ile ateşe karşı dayanıklı kılındığı belirtilmektedir. Elli kürekli bu gemi, Poseidon'a ithaf edilmiştir. Sefere katılan Argonotlar, Troya Savaşı'ndan önceki kuşaktan kişilerdi. Efsane yazarlarının listeleri birbirlerini tutmamakla birlikte, Apollonius Rhodius'a göre gemi mürettebatı arasında; İason, usta Argos, dümenci Tiphys, şair Orpheus, İdmon, Amphiaros ve Mapros adlı kâhinler, Borlas'ın oğulları ve Herakles en bilinenleridir.

Apollonius'a göre İstanbul Boğazı’nın kuzey ucuna doğru olan kısmında ve Avrupa yakasında, günümüzde "garipçe kalesi" denen yerde Poseidon'un oğlu kör bir kral olan Phineus'un evi bulunmaktadır ve Argonotlar burayı ziyaret eder ve Phineus'u, Harpy'lerden kurtarırlar. Bu sayede efsanedeki boğazın, Karadeniz’e çıkış noktasında bulunduğu rivayet edilen "çarpışan kayalar" ve oradan nasıl geçileceği hakkında bilgi almışlardır.

"Symplegad"lar denen bu bölgeden hiçbir gemi geçemiyordu. Antik yazarlardan Bizanslı Dionysos'a göre Kynea kayalıklarının üzerinde bir Apollon sunağı bulunmaktaydı ve sunağın üzerinde durduğu kaya ile etrafındaki diğer kayalar boğazın, Karadeniz çıkışındaki çarpışan kayaları oluşturmaktaydılar. Yunanca mavi-siyah renk anlamına gelen Kynea kayaları büyük olasılıkla renklerinden dolayı bu adı almış olmalıydılar. Bu kayalardan birinin Rumeli Feneri’nde diğerinin ise Anadolu Feneri’nde olduğu düşünülmektedir. Karadeniz’e çıkmak için ilk önce buradan geçmek gerekiyordu. Geçit iki kaya tarafından korunmaktaydı ve bunlar aralarından geçen bir gemi olunca birbirlerine hızla çarpıyor, arada kalan her şeyi eziyorlardı. Strabon'a göre iki çarpışan kaya kütlesinin açıklığı 20 stadyum civarında olduğuna göre bu, günümüzde yaklaşık 4 km. eder ki boğazın yaklaşık iki yakasının açıklığı kadardır.

Argonotlar bu durumu ihtiyar Phineus sayesinde önceden bildiklerinden hazırlıklıydılar ve yanlarında getirdikleri bir güvercini geçide vardıklarında saldılar. Güvercin geçitteki iki kayanın arasına gelince, kayalar derhal kapandı fakat güvercin kayalardan daha hızlı olduğundan kurtuldu. Daha sonra kayalar yavaşça açılmaya başladı. Kayalar yavaş yavaş açılırlarken, Argonotlar gemiyi iki kayanın arasına doğru sürdü. Kayaların tekrar çarpışarak bir araya gelmeleri için, kayaların önce sonuna kadar açılmaları gerekiyordu. Kayalar açılarak birbirlerine en uzak mesafeye gelmeden Argonotlar gemiyi araya sürdüklerinden zamandan kazanmışlardı. Argo, son sürat güvercini takip ederek iki kayanın arasında ilerledi. Ancak uygun hız ve uygun bir rüzgârla buradan geçmeleri mümkün olabilirdi. Yolun ortalarını geçtikten hemen sonra kayalar birbirlerinden en uzak mesafeye geldiler. Gemi çıkışa doğru hızla ilerlerken kahramanlar canla başla küreklerine asıldılar. Bu sırada kayalar tekrar kapanmak üzere hamle yaptı. Kayalar birbirlerine şiddetle çarptıklarında sadece Argo'nun pupasındaki yıldız şeklindeki bir süsü ezildi. Bu şekilde gemi buradan güvenle geçmiş oldu.

Antik kaynaklarda gemiyi inşa eden tanrıça Athena'nın da bir eliyle kayaları yavaşlatırken diğeriyle argo gemisini arkadan iterek geçişi hızlandırdığı anlatılmaktadır. Gemi daha sonra yunanlıların "pontos eukseinos" yani konuksever deniz dedikleri Karadeniz’e çıktı. Bu başarılı geçişten sonra kayaların yerlerine sabitlendiği rivayet edilir. Zira Zeus, geçitteki durumu yukarıdan izlemektedir ve geminin bir güvercin hilesiyle geçitten geçtiğini görünce kayaların atık etkisiz olduğuna karar vererek, geçitteki bu kayalara yerlerine mıhlanmalarını buyurur.

Çarpışan kayalardan günümüze herhangi bir kalıntı ulaşamamıştır. Ancak günümüzde bile boğazlardan Karadeniz’e çıkış istikametindeki doğu yönündeki girinti ve çıkıntılar oldukça keskin ve hata kabul etmeyecek bir biçimdedir. Kuzeyden geliş ise bir başka sıkıntıyı doğurmaktadır. Ağır ve yüklü gemiler zaman zaman boğazın ağzına girmekte güçlük çekebilmektedirler. Bu güçlük, antik çağ denizcileri ve onların sahip oldukları sıkıntıların ne denli büyük olduğunu efsanevi olarak ifade etme yollarının mantıklı olabileceğini düşündürtmektedir.

Nitekim İstanbul Boğazı’nın doğu ucunda Anadolu Kavağı’nın hemen üzerindeki günümüzde harabe konumundaki Ceneviz şatosu da "yoros kalesi" kalıntıları olarak bilinir. Bölgenin kutsiyeti yine antik çağlardan bilindiği üzere gemicilere uygun rüzgârlar sağlayan (rüzgârın efendisi) "jupiter ourios" tapınağı ve tapınım yeri idi. Günümüzdeki adıyla yoros - ourios arasındaki ses benzeşmesi de bunu doğrular niteliktedir. Bu tapınağın buraya yapılmış olmasının sebebi, belki de yunanlıların, Karadeniz’e çıkmak için teknik olarak yeterli gemilerinin uygun rüzgâr koşullarının yardımı sayesinde başarıya ulaşmasındandır.

Comments

Popular posts from this blog

YAKITI BİTEN UÇAK NASIL SAVAŞTI?

Leyla Tekül musevi oldu!!!